31.07.2012

Know & Trust


'İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin ama tüm sevginizi vermeyin, onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksınız'

Mevlana

Herşey, tanıdığınızı sandığınız insanları aslında hiç tanımadığınızı anladığınız zaman başlıyor. İnsan kendini bile tam anlamıyla tanıyamazken nasıl olur da kendini başkasını çok iyi tanıdığına inandırabilir.Tüm taşlar yerli yerine oturdu derken herşey bir anda nasıl alt üst olabilir. Aylarca arpa boyu şeklinde adım adım oluşan karşılıklı güven tek bir hamlede nasıl yıkılabilir. Tanıdığını sandığın süre ne kadar uzun olursa duyulan güvende o derece sarsılmaz olur diye düşünülse de, zaman tanımanın, güvenmenin ilacı değildir.Bunun sonu da yoktur, çünkü insanlar her daim birilerine güvenme ihtiyacı hisseder, her ne kadar yüzde yüz emin olmasa da, risk alınmadan mutlu olunmayacağını bilerek 'umarım bu defa doğru tanımışımdır' temennisinden başka elinden gelen başka birşey olmayarak yapar yine.Yaparsın da ne olur, yine elde koca bir sıfır. İnsanları çözemezsin çünkü. Her defasında bu son der, yine durmadan başa sararsın.Ama hayat içinde savrulmak unutturur bunu, zamandır, siler geçer, sadece bir iz bırakır hafızanda, ona dair anlamsız hatıralar, ve bir kaç kuru yaprak misali sorular, kendine sorup cevap alamadığın. Oysaki zaman geçmiş, güneş batmış, hava çoktan kararmış, cevaplaması gereken insanda o gecenin karanlığında kaybolmuştur. Sadece kendinsin o karanlık gecede, zaman hafızandan silene dek o sorulara cevap aramayı bırakmayan.


Unutmayın ki bir insanı tanıyabilmek, önce kendini tanıyabilenlerin harcıdır.Şimdi biliyorum ki hiç bir insan hakkında kesin bir hükme varmamak, kesin bir kanaat oluşturmamak gerekir, her zaman açık bir kapı bırakmak, herşeyi olasılık dahilinde tutmak, en saf halinizi kendinize saklamak gerekir. Bulanık zihinli insanlardan, kararsızlığın pençesinde ne yapacağını kendi bile kestiremeyen insanlardan olabildiğince uzak durmak, hiçbir davranışı yok saymayıp ayrıntıları iyi değerlendirmek gerekir. Doğallık, içtenlik, samimiyet gibi kavramları, içten gelerek yapılan masumhane hareketleri hoyratça harcayan insanlara hayatında yer ayırma hatasına düşmememiz lazım. İşte bu yüzdendir ki fazla samimiyette tereddüte düşüyorum artık çünkü fazladan parlayan herşeyin gerisinde bilmediğimiz donukluklar olabilir.


“Her insanın ait olduğu bir fotoğraf karesi vardır. İnsan alıştığı resim karesinde güçlü veya zayıf, çirkin veya güzel, biricik veya sıradandır. Ama ait olmadığı bir resmin içine konursa tüm sıfatlarını kaybediverir. Bir de bakarsın ki, güçlü sandığın o kadar güçlü değilmiş ya da zayıf sandığın o kadar zayıf. Hadi sen de dene. İnsanları en son ait olabilecekleri fotoğraf karelerine yerleştir zihninde ve bir de öyle bak onlara. Bak her şey nasıl farklı görünecek ”

Elif Şafak / MAHREM 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder