28.03.2013

-

Okuduğun bir kitabın gittikçe uzadığını düşün. Sonunu bulamayacak durumdasın, sıkıldın ve artık tamamen ne olacağını görmeye odaklandın. Sayfaları atlamak istiyorsun. Çünkü ortalardaki her şeyin tamamen gereksiz saçmalıklardan ibaret olduğunu düşünüyorsun. Sonu gelmiyor. Her harf biraz daha uzuyor, her cümle biraz daha anlamsız gelmeye başlıyor. Bıktın mı yeterince. Muhtemelen büyük umutların vardı başlarken. En başında, ya birinden duymuştun ne kadar iyi olduğunu ya da bir yerlerde görmüştün ne kadar iyi olabileceğini. Beklediğin gibi çıkmadı, bıraktın. Bir filmi izlemeye başlıyorsun sonra. Konu cazip gelmişti başta ama film sıkıyor. Başrol oyuncusu insanı irrite ediyor. Atlamak istiyorsun ama bir şeyler kaçırabileceğin düşüncesindesin. Bekliyorsun. Monotonluk yerleşiyor bir şekilde. Kapatıp uyumak istiyorsun. 2 saatini boşa mı harcadın yani. Böyle hissetmemek için sonuna kadar izlemeye kararlısın ama konu hiç sarmıyor, aktörler cazip gelmiyor. Beklediğin gibi çıkmadı, bıraktın. Sonunu görmek bile istemiyorsun yani. Çünkü sıkıyor, bir nevi canını yakıyor, bırakıyorsun, etrafında istemiyorsun. Sonra biriyle tanışıyorsun. Tanımamışlığın verdiği o heyecanla ne kadar da cazip geliyor. En başından beri her şeyin artık daha iyi olacağına inanıyorsun. Onsuz olma düşüncesi anlamsız geliyor. Ama zamanla bir şeyler değişiyor. Gördükçe daha çok seviyorsun aslında. Tanıdıkça daha da çok bağlanıyorsun. Bağlandıkça bir şeyler bekliyorsun. Beklentiler hep can yakıyor. Sevmeyi bırakamıyorsun. Yanında olmamayı da beceremiyorsun. Her defasında biraz daha fazla canın acıyor. Artık sana iyi gelmiyor. Yani sıkılmıyorsun, bıkmıyorsun ama üzülüyorsun. Garip bir duygu ya bu, sevdiğine inanıyorsun. Hastalıklı bir şey. Sana göre değil. Eğer sıkılsaydın, kendiliğinden bırakacaktın, şimdi aynı şeyleri defalarca yaşıyorsun. Sadece onunla olmak için mutsuzluğu tercih ediyorsun. Böyle hissetmeye alışmak var sonunda. Aldırmıyorsun. Böyle bir sevgiden asla sağ çıkamıyorsun. Ya onun yanında olup ölüyorsun ya da ona yakın olmayıp daha kısa sürede ölmeyi umuyorsun. Ama eğer bunu bir daha yaşıyorsan, yani en azından yaşadığını hissediyorsan, asla ilk şıkkı seçmiyorsun. En azından hayal kırıklığına uğramamak için. Uzak olmak kötü ama yakın olmayı da göze alamadığın için...

18.03.2013

Ben daha çok küçükken;

Küçüğüm..

İlkokul yılları.. Belkide daha ilkokula gitmiyorum bile..Oturduğumuz evin yakınlarında oynamak için can attığım iki salıncak, kaydırak, tahteravalli ve birde barfiks grubundan oluşan bir çocuk parkı var. Evimiz parkın tam karşısındaki sokağın sonlarına doğru...

Parka gidiyorum, üzerimde elbise var, beyaz elbise hemde (Elbisemle gurur duyuyorum çünkü kendi etrafımda hızla döndüğümde havalanan etekleri balerin kıyafeti gibi oluyor.) Elbisemi o kadar çok seviyorum ki birde yanında kırmızı çantam var sanki çevremdeki kimsenin bu kadar güzel elbisesi yok!

En sevdiğim şey salıncaklara binmek parkta. Şimdi bile sallanan birşeylere bakamayan benim, o zamanlarda da başım dönüyor salıncağa bindiğimde, midem bulanıyor..Ama hızlı, daha hızlı, çok hızlı sallanmaya bayılıyorum..

Yine salıncağa bineceğim, ama salıncaklar dolu. Her bir salıncağın başındaysa birkaç çocuk var binebilmek için sıra bekleyen. Nefret ederim beklemekten ki o zamanlar daha da nefret ediyorum. Hiç değişmemiş huyum. Eve gidip mavi renkli, atlaya atlaya ipince olmuş ipimi alıyorum, barfikslere kendim için salıncak kuruyorum. Çok gururluyum! çünkü diğer çocuklar amele gibi sıra beklerken ben kendi yaptığım salıncakta hızlı hızlı sallanıyorum. Hemen etrafıma birkaç çocuk geliyor, "Bizde binelim mi bizdeee?" diye yalvarıyorlar. Benimse mutluluktan gözüm hiçbirşeyi görmüyor. Daha da, daha da hızlanıyorum.. Ama tepe noktadayken çürük ip kopuyor. Dizimi parkı çevreleyen kaldırım taşlarına çarpıyorum.. Kıpkırmızı kan fışkırıyor dizimden. Beyaz elbisem kan içinde, arkamda mahallenin çocukları evin yolunu tutuyorum. Çocuklardan biri "Çok kanıyor" diye dizimin halini gösterene kadar ne acımı hissediyorum, ne ağlıyorum. Ne zaman elleriyle beni gösteriyorlar, o zaman feryadı basıyorum.

Bugün, geriye kapı açan annemin neye uğradığını şaşırmış hali, dizimdeki yarığa sürdüğü tendürdiyotun keskin kokusu, elbisenin leğende basıldığı suyun kıpkırmızı hali, birde annemin, "Çürük ipten saıncak yapmış, mahallenin tüm çocukları peşinde,kan içinde eve geldi" diye anlattığı anısı kaldı o günün.

Büyüdüm..

Şimdi görüyorum ki ne zaman sevinsem, ne zaman başkalarının imrenerek baktığı, gurur duyduğum, çok ama çok mutlu olduğum birşey yapsam, tam en tepe noktadayken kopuyor ipim. Kan revan içinde kalıyorum en sevdiğim elbisemin içinde. Parmaklar beni gösterene kadar acımı içime atıyorum, ne zaman ki birisi yarama dikkat çekecek olsa, işte o zaman kendimi hiç tutamıyorum....