27.12.2012

Sözüm kardeşçe

Her insan sosyal olmaz, yani kendi çapında gayette olamayabiliyor. ve ” asosyal asosyal. hehehe lo lo lo ” dediğimiz insanların, bizi konuşulmayacak kadar salak buldukları ihtimalini (ki hiç azımsanacak, yok sayılacak bir ihtimal değil bence) göz önünde bulunduralım. çünkü şahsen ben baya insandan resmen iğreniyorum, geri kalan kısmın büyük bölümünü de konuşulmayacak kadar hıyar buluyorum. sizin de çoğunuz benden iğreniyordur, beni hıyar buluyordur, haklıdır da kendinde.

Yani diyeceğim, çoğunuz çok boktan insanlarsınız. Ben de sizden biriyim.

23.12.2012

Mübarek christmas bayramımız kutlu olsun

2013 e 1 hafta kala.. diye yazıya başlarken aklıma geliyor resmen kanlı canlı 2013 yahu. 2013! şaka gibi ben 2000'lere çok alışmıştım, belkide hala oralarda biryerlerde sıkışıp kalmışımdır, kaybolmuşumdur. Özellikle 2002 mart- nisan aylarına iyi bakmak lazım tam oralarda olabilirim.Bazen insan nerelerde olduğunu, nereye kaybolduğunu bilemiyor ya o hesap işte. Bişey oluyor sen duruyorsun, hazmetmeye, anlamaya çalışıyorsun  fakat zaman geçiyor, e durup bekleyecek değil ya..Peki sen napıyorsun? anca umutsuz şarkılar dinle sen, kapat kendini dış dünyaya, yaşıyormuş gibi davran sen merak etme biz anlamıyormuş gibi yaparız.Sen günlerini geçir, sınavlara gir-çık, muhabbet edelim, dışarı çıkalım, cafeye gidelim, eğleniyormuş imajı yaratalım, sende arada bir iki cümle söyle, başından geçen üç beş hikaye anlat ama merak etme biz sana ne oldu neyin var diye sormayalım, anlatsanda dinlemeyelim, dinlesekte umursamayalım sahte cevaplar verip geçiştirelim. Sonra sen radyo dinle her farklı şarkıda kulağına aynı notaları sokalım, aynı melodileri döndürelim, nefret et şarkılardan da. Gözlerin dolsun, dal git uzaklara. Güneş doğsun sabah olsun, günler geçsin, aylar geçsin, bazen yağmur yağsın,sırılsıklam ol. Ama sen hep birşeyler beklemeye devam et. Uzun süre bekledikten sonra umutsuzluğa kapılıp hiç içine sinmeyen başka birşeye razı ol, işte tam o sırada uzun süredir beklediğin şey çıkagelsin ve sende mecburen onu haketmediği biryere koy. Ee tetristen ne farkı kaldı? Yeni insanlar tanı, tanış ama içindeki umutsuzluk hep orda dimi, biliyorum. İşte seninle yaşlanacak o orda. Sonuçta insan kendi başına gelenleri seçemez. Yıkılmak için dizilen domino taşları gibiyiz. Biri gelir sana çarpar, seni yıkar ama onu da başka biri yıkmıştır. Hatta tepeden soğukkanlı bir şekilde bakarsan zevk bile alabilirsin. Bu durumda seni başkalarına bağlayan şeyi görürsün. Yani herkes suçlu olduğuna göre hiçkimsenin suçlu olamayacağını anlarsın. Herkes birbirini yıkar, bu da bir döngü. Her ne olursa olsun unutursun, zamandır, siler geçer. Tabi unutmanın acısıda daha bir farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmaksa kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden söz ediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belkide neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum. Eveeeet.. şimdi bu belki sana göre güzel bir yazı sadece, belkide kötü, berbat, saçma, yada harikulade. Sana göre sadece bu belkide evet. Ama bana göre 2012'nin özetiydi. 2013'ün başlangıcında görüşmek üzere Saygılar, sevgiler.

11.10.2012

Bu yaz bana iyi gelmedi.

O kadar karışık duygular içerisindeyim ki bu durum gündelik hayatıma da yansıdı. Bir işe başlıyorum sonu gelmeden başka birşeye el atıyorum o bitmeden bir başkasına...bu böyle uzayıp gidiyor, sonra bir bakıyorum kendi elimle herşeyi berbat etmişim, herşey yarım yamalak, hiçbir şeyin sonu gelmemiş. Herkesin boşlukta olduğu, kalabalıklar içindeyken bile bir başına hissettiği dönemleri vardır elbet. Peki bu durum artık alışılmış hale geliyorsa bünyede buna ne yapmalı? Gittikçe monotonlaşan ve devamlı kendini tekrar eder halde yaşadığın bir hayatın varsa ne yapmalı? 
Her sabah aynı saatte kalkıp aynı otobüse, dolmuşa binip, aynı kişilerle selamlaşıp, aynı işi yapıp, aynı eve dönüp, kafamızı aynı yastığa gömüp, aynı şeylerini hayalini kurarız. Yeni insanlarla tanışır, sever hoşlanır, küser, barışır, ilişki yaşar, soğur, ayrılırız. Tatsız hayatıma farklı bir renk katayım amacıyla yeni bir hobi edinir, buna zaman ayırır, uğraşıp didinir, sonra hevesimizi kaybedip bir başka uğraş aramaya başlarız.
Ne yaparsak yapalım, nasıl yaparsak yapalım hayat bir şekilde kendini tekrar etmeye başlar. Hatta bunu engellemek için yaptığımız girişimler bile kendini tekrar eder. Yaptığımız herşeyi, hissettiğimiz tüm o iyi, kötü duyguları yine aynı döngünün içinde yaparız.
Çözüm ne peki?
Bilmiyorum..
İşte bu yazınında sonunu getiremiyorum. Gelmesin madem. Bu da böyle oluversin.
Sonuçta hayat ne olursa olsun devam ediyor, işler yolunda gitsede gitmesede...

31.07.2012

Know & Trust


'İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin ama tüm sevginizi vermeyin, onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksınız'

Mevlana

Herşey, tanıdığınızı sandığınız insanları aslında hiç tanımadığınızı anladığınız zaman başlıyor. İnsan kendini bile tam anlamıyla tanıyamazken nasıl olur da kendini başkasını çok iyi tanıdığına inandırabilir.Tüm taşlar yerli yerine oturdu derken herşey bir anda nasıl alt üst olabilir. Aylarca arpa boyu şeklinde adım adım oluşan karşılıklı güven tek bir hamlede nasıl yıkılabilir. Tanıdığını sandığın süre ne kadar uzun olursa duyulan güvende o derece sarsılmaz olur diye düşünülse de, zaman tanımanın, güvenmenin ilacı değildir.Bunun sonu da yoktur, çünkü insanlar her daim birilerine güvenme ihtiyacı hisseder, her ne kadar yüzde yüz emin olmasa da, risk alınmadan mutlu olunmayacağını bilerek 'umarım bu defa doğru tanımışımdır' temennisinden başka elinden gelen başka birşey olmayarak yapar yine.Yaparsın da ne olur, yine elde koca bir sıfır. İnsanları çözemezsin çünkü. Her defasında bu son der, yine durmadan başa sararsın.Ama hayat içinde savrulmak unutturur bunu, zamandır, siler geçer, sadece bir iz bırakır hafızanda, ona dair anlamsız hatıralar, ve bir kaç kuru yaprak misali sorular, kendine sorup cevap alamadığın. Oysaki zaman geçmiş, güneş batmış, hava çoktan kararmış, cevaplaması gereken insanda o gecenin karanlığında kaybolmuştur. Sadece kendinsin o karanlık gecede, zaman hafızandan silene dek o sorulara cevap aramayı bırakmayan.


Unutmayın ki bir insanı tanıyabilmek, önce kendini tanıyabilenlerin harcıdır.Şimdi biliyorum ki hiç bir insan hakkında kesin bir hükme varmamak, kesin bir kanaat oluşturmamak gerekir, her zaman açık bir kapı bırakmak, herşeyi olasılık dahilinde tutmak, en saf halinizi kendinize saklamak gerekir. Bulanık zihinli insanlardan, kararsızlığın pençesinde ne yapacağını kendi bile kestiremeyen insanlardan olabildiğince uzak durmak, hiçbir davranışı yok saymayıp ayrıntıları iyi değerlendirmek gerekir. Doğallık, içtenlik, samimiyet gibi kavramları, içten gelerek yapılan masumhane hareketleri hoyratça harcayan insanlara hayatında yer ayırma hatasına düşmememiz lazım. İşte bu yüzdendir ki fazla samimiyette tereddüte düşüyorum artık çünkü fazladan parlayan herşeyin gerisinde bilmediğimiz donukluklar olabilir.


“Her insanın ait olduğu bir fotoğraf karesi vardır. İnsan alıştığı resim karesinde güçlü veya zayıf, çirkin veya güzel, biricik veya sıradandır. Ama ait olmadığı bir resmin içine konursa tüm sıfatlarını kaybediverir. Bir de bakarsın ki, güçlü sandığın o kadar güçlü değilmiş ya da zayıf sandığın o kadar zayıf. Hadi sen de dene. İnsanları en son ait olabilecekleri fotoğraf karelerine yerleştir zihninde ve bir de öyle bak onlara. Bak her şey nasıl farklı görünecek ”

Elif Şafak / MAHREM 

30.06.2012

Wake up


Kafanızı pencereden şöyle bir uzatın, yolda yürüyen insanlardan tutun da, cafelere, hastanelere kadar tahmin yürütebileceğiniz her mekanda insanlar cep telefonlarına deli gibi odaklanmış durumdalar. Ne yolda yürüyen adam için yanındaki, ne cafede oturan için karşısındaki, gitgitde yeni bir boyut kazanan cep telefonu kadar ilgi odağı olamıyor artık.İnsanlar karşılıklı iki çift laf etmekten, sohbet etmektense, kafalarını o küçük alete gömüp sanal alemi yaşayıp, adeta onunla tatmin oluyorlar.
Gidilen bir mekanda vakit geçirmek, oranın, o anın tadını çıkarmak değilde facebook'a twitter'a şununla burdayım diye yazıp etiketlemek daha cazip, daha tatmin edici olmuş sanki. Günlük rutin işlerini yaparken bile sürekli kim ne paylaşmış, ne yazmış, ne yapmış iç güdüsüyle yanıp tutuşan insanlar o kadar çok ki. Otobüste, trende, tramvayda, alışveriş merkezlerinde.. heryerdeler. Uzun zamandır görüşmediğin bir arkadaşın ile bir buluşma sırasında, senden ve ondan çok yaratılan sanal dünyanın nimetleri önem kazanır hale gelmiş ise eğer o ortamdan ve o kişiden acilen kaçmalı.Çünkü ben hala kanlı canlı bir insanım, sanal değil. Okuduğum bölüm yada yaşadığımız yüzyıl her ne kadar bilgisayar ve telefonla iç içe yaşamamızı gerektirse de bir süre bu yapmacık dünyadan kopup kurtulmanın yolları elbet vardır.
Bence çok üzücü, insanların artık birbirlerinin yüzlerine bakıp, söyleyecek laflarının kalmamış olması. Oysa çaylar, kahveler, kitaplar fotoğraf karelerinin dışında da güzeller.

22.03.2012

Bir iş zorsa ben hep giderim. Yapacak bir şey bulamazsam hep uyurum. Biriyle tartışırsam hep susarım. Dersteki hocayı sevmiyosam, derse girmem, hep kalırım sonra. Bir yere gitmek istemiyorsam genelde hep midem bulanır, verem olurum adeta.Sevmediğim bir yerde bulunuyorsam ordaki herkesin burnundan getiririm. Sürekli sıkıntı yaratan insanlarla hep kavga ederim. Zor bir iş yapmam gerekiyorsa ertelerim. Bir insandan sıkılırsam hep giderim. Yaşadığım süre boyunca bunları yaptım, hala da yapıyorum. Ama artık kalmak istiyorum, bu defa gitmek istemiyorum, bunun için çırpınıyorum. Ama o kadar çok kaçmışım ki nasıl kalınacağını unutmuşum. 
Bazen insanların samimiyetsizce 'nasılsın' diye sormaları saçma geliyor.Ne farkeder ki her sabah gülerek uyanıyorsam, her gece başımı yastığa koyduğum gibi uykuya dalıyorsam, dilimde güzel şarkılarla elim cebimde takılıyorsam, yada tam tersi berbatsa günlerim, geceleri uykusuz, mutsuz, yorgun geçiriyorsam, zaman değerini yitirmişse gözümde, yalnızlığımı anlatıyorsam boş duvarlara ne farkeder... Birbirimize sahte cevaplar verip umursuyormuşuz gibi davranarak, her konuştuğumuzu anlıyormuş gibi yaparak, birbirimizin dünyasında hiçbir şey olmadığımızı bilmezlikten gelerek 'iyiyim ya sen' demenin ne anlamı var?

17.03.2012

Güven. Beş harflik, İki hecelik bir kelime. Küçük bir dil- damak hareketiyle kolayca çıkıveriyor ağızdan.Aynı ağızdan çıktığı gibi kolay oluyor kaybetmesi. Hele ki arkanızı dönüp baktığınızda
hayal kırıklığına uğramak, bir ordu beklerken tek bir kişiyi bile bulamamak. Hani yalnızlıktan yakınıyor ya çoğumuz; Asıl yalnız insan güvenecek kimseye sahip olmayan insandır. Çamura 
saplandığında elini uzatan biri yoksa eğer gerçekten yalnızsındır. En büyük hayalim bulutlara tırmanmak dediğinde elinde merdivenle çıkagelmeli güvendiğin insan. Bu kişi kimisi için dosttur
kimisi için ailedir. Ve sonuç olarak sana sahte cevaplar verip umursuyormuş gibi yapan değil, senin hissettiklerini seninle birlikte hisseden, zaman gözünde değerini yitirdiğinde varlığıyla
içini ısıtan biri olmalı hayatında..

10.03.2012

Sıkılıyorum diyorum ama akşamları eve geldiğinde günün yorgunluğunu Yıldız Tilbe'nin El adamı şarkısıyla atmaya çalışan biri için bunlar gayet normal şeyler. Çünkü bu tip insanlar, yani biz, elbet buluruz kafamıza takacak, beynimizin ücra yerlerinde döndürüp dolaştıracak, taklalar attıracak birşeyler. Zaten hep özenmişimdir gamsız insanlara, geceleri kafasını yastığa gömdüğü gibi uyuyabilen insanlara, gülerken bile kafası başka yerde olmayan, üzüldüğünde yada ağladığında 5 dakika sonra susup, yüzünü yıkayıp, burnunu silip, iç çeke çeke de olsa eski haline dönüp herşeyi unutabilen insanlara. Çünkü ben ne zaman kendimle başbaşa kalayım dökerim ne varsa aklımın tozlu raflarındaki herşeyi masaya, hesaplaşırım kendimle, bazen çare ararım bazense masanın üstündeki o kırık dökük tabloya bakıp iç geçiririm. Neden böyle oldu? Kim kırdı herşeyi? Neden hala kırıklar? gibi.. İnsan bazı şeylerin farkında olduğunda her zaman diğerlerine göre daha çok incinir. Bir söz duyduğunda onun altında yatan anlamların farkındaysan eğer, sen artık farklısındır diğer insanlardan. Hem daha güçlüsündür onlara göre hemde daha zayıf. Daha çok şey biliyorsundur artık ama bildiklerini taşımak ağır gelir. Belki de bunun adıdır büyümek dedikleri şey. Farkında oldukça alışırsın, alıştıkça yontulursun. Ne zaman dümdüz olursun, işte o zaman sende diğer insanların yaptıklarını yapmaya başlarsın. Vicdanının sesini sonuna kadar kısarsın. Yaşadığını sanmaya başlarsın. Artık kendin değilsindir, olman istenilensindir. Bu saatten sonrada insanlar asıl seninle değil, olduğun seninle ilgilenirler..