10.03.2012

Sıkılıyorum diyorum ama akşamları eve geldiğinde günün yorgunluğunu Yıldız Tilbe'nin El adamı şarkısıyla atmaya çalışan biri için bunlar gayet normal şeyler. Çünkü bu tip insanlar, yani biz, elbet buluruz kafamıza takacak, beynimizin ücra yerlerinde döndürüp dolaştıracak, taklalar attıracak birşeyler. Zaten hep özenmişimdir gamsız insanlara, geceleri kafasını yastığa gömdüğü gibi uyuyabilen insanlara, gülerken bile kafası başka yerde olmayan, üzüldüğünde yada ağladığında 5 dakika sonra susup, yüzünü yıkayıp, burnunu silip, iç çeke çeke de olsa eski haline dönüp herşeyi unutabilen insanlara. Çünkü ben ne zaman kendimle başbaşa kalayım dökerim ne varsa aklımın tozlu raflarındaki herşeyi masaya, hesaplaşırım kendimle, bazen çare ararım bazense masanın üstündeki o kırık dökük tabloya bakıp iç geçiririm. Neden böyle oldu? Kim kırdı herşeyi? Neden hala kırıklar? gibi.. İnsan bazı şeylerin farkında olduğunda her zaman diğerlerine göre daha çok incinir. Bir söz duyduğunda onun altında yatan anlamların farkındaysan eğer, sen artık farklısındır diğer insanlardan. Hem daha güçlüsündür onlara göre hemde daha zayıf. Daha çok şey biliyorsundur artık ama bildiklerini taşımak ağır gelir. Belki de bunun adıdır büyümek dedikleri şey. Farkında oldukça alışırsın, alıştıkça yontulursun. Ne zaman dümdüz olursun, işte o zaman sende diğer insanların yaptıklarını yapmaya başlarsın. Vicdanının sesini sonuna kadar kısarsın. Yaşadığını sanmaya başlarsın. Artık kendin değilsindir, olman istenilensindir. Bu saatten sonrada insanlar asıl seninle değil, olduğun seninle ilgilenirler..

2 yorum: